Matthias’ın yüzen hikayeleri özetleyen yazısını az önce paylaşmıştım sizinle. Öğrendiğim kadarıyla bu adalardan yaklaşık 95 tanesi var ve her ada ayrı bir aileye ait. Ayrıca her ailenin adasında da en az bir kaç nesil birlikte yaşıyorlar.
Beni en çok etkileyen ailelerin günlük hatalarında ne kadar çok çalışmaları gerektiği ve bu paylaştığım hikaye küçük bir örnek:
Ada’ya ailenin sıcak karşılamasıyla geldikten biraz sonra misafirler için hazırlanan terasta manzarayı izlerken aile üyelerinin gözlem kulesi dahil bir çok şeyi kaldırmaya başladıklarını farkettim. Hemen sonrasında tüm aile bireyleri tekneyle getirdikleri bir yapıyı tekneden adaya indirmeye çalışıyorları, meğer yeni mutfak ve tuvaletleriymiş bu yapılar.
Tüm aileyi zorlu işte görünce yanlarına gidip yardım edebilirmiyim önerisinde bulundum. Misafir olduğum için çekinseler de severek evet dediler. Az sonra Matthias ve diğer iki misafir daha hatıldılar ve hepimiz yeni mutfağı ileri geri iterek, çekerek taşımaya başladık.
Kullandıkları yöntem yapının altına uzun keresteler yerleştirip onların üzerinden kenarlarına halat bağladıkları yapıyı her kenardan ayrı ayrı iterek yavaşça taşımak. Biz turistler mutfak olması gereken yere taşınıncaya kadar parçalanacak diye endişeleniyoruz ama ailenin böyle bir endişesi yok. Ikı saat kadar süren zor çabalar sonunda mutfağı başarıyla Felix ve eşi Milagros’un tespit ettikleri yere getiriyoruz.
Üç nesil aile üyelerinin ne kadar güçlü olduklarını farketmemek mümkün değil. Özellikle Felix’in kayin pederi (Milagrosun babasi) Juan ilerlelemiş yaşına rağmen kendisinden onlarca yaş gençten daha kuvvetli. En küçük Axael bile 6 yaşında olmasına rağmen bizi kuvvetiyle etkiliyor. Tüm aile yardımımız için minnettar bense faydalı olabilmenin mutluluğu içindeyim.
Sonuç olarak zinde kalma metotları gerçekçi ve acımasız olsa da ben bütün aileye imrendim şahsen, bizim gibi yapay spor salonlarında değil normal hayatın gerektirdiği koşullarda fiziki aktivitelerini yapıyorlar. Ben günlük hayatta spor salonlarını çok severek kullanan birisi olarak da acaba bizim hayatımız yapay değil de “gerekli” olan egzersizlerle dolu olsa biraz daha anlamlı olur muydu diye düşünmeden edemiyorum.
Tüm aileye ve yaşattıkları geleneklerine olan saygım adada geçirdiğim her dakika daha da arttı. Milagros’un ninesi ve dedesini sanki yıllardır hiç görüşmemiş iki sevgili gibi saatlerce dizdize sohbet ederken izlediğimde mutluluğun sırrının bu sihirli adada çok da para gerektirmeyen basit hayat lüksü olduğunu düşünmeden edemedim.
2017 yılının son notu olarak bu muhteşem yılı özetlediğim yazımı birazdan ekeleyeceğim.